Son zamanlarda izlediğim en rahatsız edici filmlerden biri olabilir. İğnelerden korkan biri olarak bu filmi izlemeye karar verirken ne beklediğimi gerçekten bilmiyorum. Bazı sahnelerde tansiyonumun düştüğünü hissettiğimi söyleyebilirim. Yine de tüm bu rahatsız edici atmosferin ötesine baktığımda, filmin yaş ayrımcılığı (ageism) ve güzellik algısı üzerinden yaptığı eleştiriler dikkatimi çekti. Film bana modern bir Dorian Gray anlatısını anımsattı. Endüstrinin sanatçılar üzerindeki güzellik baskısı üzerinden çıkan konunun bu baskıyı biraz daha göstermesini dilerdim. Bu bağlamı kurmayı seyirciye bırakmış gibi geldi. Bununla birlikte, bu baskının karakterlerin hikayelerine daha derinlemesine işlenmesini isterdim; bu, filmin eleştirel boyutunu güçlendirebilirdi.
“You are one” mesajının film boyunca sürekli tekrarlanması, Elizabeth ve Sue’yu aynı bilincin iki uç noktası olarak konumlandırmış. Bu durum, bireylerin kendilerine ve çevrelerine karşı ne kadar kolay sırt çevirebileceğini etkili bir şekilde vurguluyor. Ancak, bu dönüşüm sürecinin daha sindirilerek ve detaylı bir şekilde işlenmesi, filmin hikaye örgüsüne daha fazla derinlik katabilirdi.
Bazı sahnelerde Hitchcock’un Psycho’su ve Kubrick’in The Shining’ine yapılan göndermeleri fark etmek mümkün. Görsel olarak film kesinlikle etkileyici ve çarpıcı bir deneyim sunuyor; özellikle rahatsız edici atmosferi bu görsellik üzerinden güçlü bir şekilde desteklenmiş. Ancak görselliğinin aksine, hikayenin derinleşme noktasında aynı başarıyı yakalayamadığını düşünüyorum. Rahatsız edici olmanın ötesine geçip daha sağlam bir anlatı sunmayı başarabilseydi, çok daha unutulmaz bir film olabilirdi. Tüm bu sebeplerden ötürü filme puanım 7/10. Günün sonunda Sue gibi bir vücuda sahip olma fikri bana da cazip gelmedi değil 🤷🏻♀️
Buse Ulufer